Wednesday, April 27, 2005

Nazar Sözlügü..


©Foto by John Perkinson


Adem ile Havva: Adem ile Havva, yasak elmanin tadina varinca, farkliklarini gördüler ilk defa. Utanip, incir yapraklariyla örtmek istediler ciplakliklarini. Ama birinde bir, ötekinde üc incir yapragi vardi. Sayi saymayi da ögrenince, bir daha hic ayni olamadilar.

Baykus: Kanarya beslermiş, amcalar, teyzeler. Kumrulari sever, kartallari över, güvercinleri ucurur, kargalari kovar, papaganlari konustururlarmiş. Oysa cocuk baykuslari severmiş. "Ugursuz kus o. Ismini anma, damina cagirma!" dermiş teyzeler, amcalar. Ugursuz kusmus baykuş; gece gördügü, geceyi gördügü icin.

Fotograf cekmek: Görenle görülenin arasinda araci koymak.

Fotograf albümleri: Gözün, gecmiste gördüklerini sadece güzel olanlari hatirlamasini saglamak icin, belli araliklarla dolaptan cikarilir fotograf albümleri. Her defasinda sanki ilk defa bakiliyormuşcasina merakla incelenir fotograflar, merakla ve muhakkak sirayla: bebeklik, cocukluk, genclik, evlilik, bebeklik, cocukluk, genclik..

Gözlük: Daha iyi görmek ya da görünmek icin kullanilan cerceve icine konmuş cam.

Hayal: Cocuk, bahcedeki elma agacina tirmanip hayallere dalarmiş. Günboyu inmezmiş agactan aşagi; kimi geceler dallarda sabahlarmiş. Sonunda, bu gidişata dayanamayan aile büyükleri kesivermiş agaci. Cocuk, elma agacindan geriye kalan cukurun icine girip elma agaci olduguna hayal etmiş. Her sene sulu sulu, kütür kütür elmalar vermiş. Her sene gözyaşlari arasinda elma kompostularini kaşiklamiş aile büyükleri.

Hayalbilim: Hayalbilim yazanlarin gözde temasi yabanciyi görmektir. Yabanci simdiki zamanin ve buradaki mekanin dişinda gelendir. Bazen o gelmez de ona gidilir. Her halükarda, yolculuk etmek gerekir.

Jaluzi: Iceriyi disarinin gözlerinden kiskanan perde.

Komsu kadin: Komsu kadin, hic kapanmayan bir gözdür. Pencere önlerinden, dantel tüllerin ardindan, balkon kenarlarindan, duvar diplerinden, gözetleme deliklerinden ve bir de, pisirip dagittigi aşurelerin icinden bakar.

Masa alti: Cocuklar, evcil hayvanlar, bir de herhangi bir sebepten ötürü gökyüzüyle derdi onlar, gözlerden kacabilmek icin masa altina kacarlar.

Pandora: Kutunun icinde ne oldugunu görmek icin acinca kapagi, bütün kötülükleri sacmiş yeryüzüne.

Sahne: Oyuncular sahnedeyken, seyirciler koltuklarina gömülüp, seyredilmenin nasil birşey oldugunu seyreder.

Unutmak: Göz temizligi.

Veda: "Nicin dönüp baktin Tanri’nin gazabini ceken şehre?!"diye karisina öfkeyle bagirdi Lut. "Neden baktin niye geride biraktigina?! Söylesene insan terk ettigi seye neden dönüp bakar son bi defa?!". Ama karisinin taslanmiş dudaklari cevap veremedi bu zor sorulara.

Zehir: Kendisini göstermeden ölüme sebebiyet veren madde.

Zirh: Icindekini, dişarinin bakişlarindan saklayamazsa, daha cabuk yenilir insan ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarinda.

Zühre: Derler ki, aşk da unutulurmuş her şey gibi. Hem de yasanip bittikten, soguyup küllendikten sonra degil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmus aşk. Neyse ki, Zühre yildizi varmiş gögün 3. katinda. Halen aşik olup olmadiklarini ve eger aşiklarsa kime aşik olduklarini hatirlayamayanlar, gögün 3. katina cikip, Zühre yildizinin elindeki aşk aynasi bakarmiş. Baktiklarinda gördükleri yüz, aşik olduklari kisinin yüzü olurmus. Derler ki, bazilari zifri karanlik görürmüş aynada. Böylelerini hafizalarindan şüphe etmeleri yersizmiş. Cünkü tekleyen hafizalar degil, yüreklermiş.


© Elif Safak (MaHReM - Metis Yayinlari 2000)