Saturday, June 04, 2005

Söz ucar, yazi kalir..


©Serdar Demir

"Aşk ateşi Aşik'tan önce maşukun kalbinde dogar" (Fuzuli)


Genctim, klasik siirin ne oldugunu yeni yeni kavramaya baslamistim, ama ne bilgim, ne de hayal dünyam onlari anlamaya yetiyordu. Önümde yumak yumak güzellikler duruyordu ve ben aşkin dügümleri cözemedigimin farkindaydim. Bir insanin, atalarina ait metinleri anlamak icin birilerinin yorumuna ihtiyac duymasi yahut sözlükler kullanmasinin ne kadar aci oldugunu o vakit anladim. Hani rüyada ciglik atmak istersiniz de sesiniz cikmaz, yahut kosmak istersiniz de kimildayamazsiniz ya; öyle bir seydi.. Yillar ne cabuk gecmisti. Anlayamadigim o metinleri kendilerine anlatmami isteyen gencler vardi artik cevremde ve Divan siirini anlamak isteyen bu insanlarin yüzlerinde, ben kendi ögrencilik yıllarimin hazin hatiralarini görüyordum. Kendi medeniyet birikimimize ait siirleri anlamak, kendi kültürümüze acilan kapilardan girmek demekti. Bu metinler yorum istiyordu ve bizden önceki edebiyatcilar neslinin tecrübeyle bildikleri icin de muhataplarina aciklama geregi duymadiklari gelenekleri, bu genclere bilim diye anlatmak gerekiyordu. Hayat hizla degisiyordu ve her neslin düsüncesi Divan siirini biraz daha yipratiyor, eskitiyor, sahnenin disina itiyordu. Bir yerden baslamak gerekiyordu. Ve öyle yaptik..".

©Iskender Pala (1993'de baslayan 'Divan Siiri Yorumlari'nin HiKaYe'si)