Friday, March 25, 2005

tatildeyim - 3 nisan'a dek..


© Photo by Cüneyt Selcuk


3 Nisan'a dek yokum..

Thursday, March 24, 2005

Aus dem Kasbah

Marokko – Brücke zu Afrika und zum Orient




Marokko – allein der Name weckt exotische Bilder von Kamelkarawanen und Palmenoasen, die wie grüne Juwelen in der Weite der Sahara verstreut liegen. Viele sind überrascht, wenn sie erfahren, das al-Maghreb al-Aysa (‚der fernste Westen’ aus der Sicht der arabisch sprechenden Welt) vor allem ein Agrarland ist, das in Klima und Bodenbeschaffenheit Kalifornien ähnelt. Der schmelzende Schnee aus dem hohen Atlasgebirge nährt die Flüsse und Bäche, die Marokkos fruchtbare Küstenebenen und Oasen am Rand der Sahara bewässern.



Das Herz Marokkos schlägt in den Souks. Die Szene auf Azemmours wöchentlichem Souk.. Auf diesem Markt unter freiem Himmel bietet ein kleiner Heer fliegender Händler fast alles an Waren oder Diensten an, was irgendjemandem von Nutzen sein könnte, von Fleisch, Gewürzen, frischem Obst und Gemüse bis hin zu Kleidung, Hufeisen und Schmuck, Haare werden hier ebenso geschnitten wie Zähne gezogen.. Schwer beladenen Kamele und Eseln, die majestätisch vorbeiziehen, während ihre Besitzer laut ‚balek!’ Platz da – rufen ‚.. und Fischer mit Körben voller lebender Fische an jedem Arm, und über alledem der Rauch an Ort und Stelle gegrillter Schischkebabs, unter den sich der Duft frischer Minze mischt.. ‚Chokran! Illalekah!’ (Danke! Bis Bald!).



Atay b´nahna (Mein Lieblingstee und Marokkos Nationalgetränk):
Im Jahre 1721 gelangte grüner Tee erstmals an den marokkanischen Hof, als der englische König George I. an Sultan Moulay Ismail mehrere Ballen Tee als Geschenk übersandte. Man mischte Fremdes mit Vertrautem und begann, den grünen Tee mit reichlich Minze zu würzen und stark zu süßen – ein neues Getränk war geboren, das überwältigenden Anklang fang. Ein Tag ohne Atay b´nahna (Minztee) ist für ein Marokkaner so gut wie unvorstellbar. Man trinkt ihn, wenn man sich eine Pause gönnt oder wenn es etwas zu besprechen gibt – in den Straßencafes, in den Büros und Geschäften und natürlich zu Hause. Die Tradition verlangt vom Gast, drei Gläser des aromatischen Aufgusses zu trinken, bevor er seinen Gastgeber verlässt. Für den Tee ist der Gastgeber verantwortlich: Er gießt das süße Getränk mit Grandezza in kleine Gläser – manchmal aus über einem Meter Höhe, um den Tee zu kühlen und sich für sein Geschick bewundern zu lassen.

Ergibt 1 Liter:
2 TL chinesischer grüner Tee
1L kochendes Wasser
100g Zucker
12 Stängel frische Grüne Minze
Frische Orangenblüten
1 Stängel Zitronenmelisse
5 Anissamen oder 1 Stück Zimtstange von 4 cm (nach Belieben)

Den Tee in einer Kanne mit dem kochenden Wasser übergießen. 2 Minuten ziehen lassen. Den Zucker, die Minze und nach Belieben eine der weiteren Aromazutaten zufügen. Weitere 3-4 Minuten ziehen lassen, dann servieren!


Bu resmi eskiden cok kullanirdim. Simdi resimle birlikte anilar canlandi.. Cok uzakta belki cok yakin bi yerde bi şehir varmiş.. O şehirin yEşiL insanlari varmiş. Gündüzleri uyur geceleri sabaha kadar dans ederlermiş.. "O" şehrin yEşiL insanlarini özledim.. "O" şehir ile..

Wednesday, March 23, 2005

Suskun Deniz


©Lalepar Aytek


Anladim ki, susmak bir cüsse isi. Derin denizlerin isi. Sig sulari en hafif rüzgarlar bile costurabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.. Derin denizlerin sükutu büyüler beni. Icimi bir heybet hissi kaplar. Benligimi hasyet duygulari istila eder. Kalbim ürperlerle dolar. Dalgali denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana. Göklerin suskunlugu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düsünmüsümdür hep. Sükut her zaman daha manali, daha derindir.

.. Bir Ingiliz atasözü, ‚Hareketler kelimelerden daha gür sesle konusur’ diyor. Kalbe sözden cok sükuttan manalar akar. Insan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacakti. Insanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manali bakislarla konusacaklardi. Ve ses, sükutun heybetini bozamayacakti. Konustugum zamanlar hep acze düsmüsümdür de ondan kelama sarilmisimdir. Evrendeki her varlikta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algilamisimdir. Sözü ise ancak bir zaruret..

.. Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan. Sanki durgun ve derin bir ummanin kiyisina varmistim. Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsedigi bir deniz bulmustum. Hayatin hicbir kasirgasi, hadiselerin hicbir firtinasi onu dalgalandiramiyordu. O denize imrendigim an, gözlerim su misralara takilmisti:

Gittim, gittim, denizin,
Sinir yerine vardim
Halin bana da gecsin!
Diye ona yalvardim
Bir cilgin vesvesede,
Icim didiklense de,
Olaydim o cüssede,
O’nun gibi susardim..

Gercekten de öyle olmustu. Sonsuza götüren bir denizin kiyisina varmistim. O zaman anladim ki, susmak bir cüsse isi. Derin denizlerin isi. Sig sulari en hafif rüzgarlar bile costurabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..

Anladim ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor. Anladim ki susan her sey derin ve heybetli.



©Faruk Gürbüz

sohbetin yanina..


©Hakki Can


ve yanina..



©Amir Zandi

Tuesday, March 22, 2005

Sevgi'lerde..


©Photo by Acem


Sevgileri yarinlara biraktiniz
Çekingen, tutuk, saygili
Bütün yakinlarinz
Sizi yanlis tanidi..




©Photo by Kokonike


Bitmeyen isler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakis bile yeterken anlatmaya herseyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldi..





©Photo by Nisan_55


Siz genis zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yillarin telaslarda bu kadar çabuk
Geçecegi akliniza gelmezdi..



©Photo by Biojoe


Gizli bahçenizde
Açan çicekler vardi,
Gecelerde ve yalniz
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadi..



©Behcet Necatigil - "SevGiLeRDe"

Monday, March 21, 2005

Lange Nacht der Sufis


©Hos Neva




Liebe Freunde des Sufismus,

Sufi Zentrum in Mannheim veranstaltet zum ersten mal in Mannheim die „Lange Nacht der Sufis“. Ziel ist die Sufis in Deutschland und Europa zusammen zu bringen. Die Sufi Gruppen, die sich an der Veranstaltung beteiligen wollen, werden eine Stunde lang Meditationsmusik oder Zikr durchführen. An dem Abend sind folgende Gruppen zu erfahren :

Tümata - Oruc Güvenc, Istanbul
Shaik Hasan, Deutschland
Hos Newa, Mannheim

Sufi heart-singing Gruppe in Holland, Alim Vosteen und eine iranische Sufi Gruppe in Frankfurt wurde angefragt.


Wir laden euch an diese Veranstaltung.



Ort : Sufi-Zentrum, Jungbuschstr.9, 68165 Mannheim-Jungbusch

Datum : 9.4.2005 um 20.00 Uhr



...

Sunday, March 20, 2005

...


©Photo by Sakar

... ... ...


©Ilteris Sezer




“.. GüL'den terâzi yaparlar
GüL ile GüL'ü tartarlar
GüL alırlar GüL satarlar
çarşı pazarı GüL'dür GüL..” (GüL Kasidesi)

Mırıldandım… beste ve güfte GüL'e dair olunca, mırıldanmak ne hoştu! Kainat, bir GüL bahçesi; GüL'de mevcut diken de… Dikenlere mi üzülmeli, GüL'lere mi şükretmeli her dem?! Düşündüm.. Hem madem ki her ne varsa alemde, muhakkak var bir hikmeti; dikenler dahî hikmete binaen değil miydi öyleyse?! ..

.. Hayatın kalbine dair okumalar yaparken kainat kitabında, GüL'ü de sevdim BüLBüL'ü de.. Okunması en zor kitap gönül, aynı zamanda en gereklisi de, bildim. Bildikçe bilinmezlikler arttı. Yer ile gök arası nice bilinmişlik doluydu, hem uzak hem çok yakındı birbirine cümlesi. ..

Bilmeler yolunda ilerlerken heybe doluyorsa yavaş yavaş, damla damla hüzün-rengi artıyordu bakışların, hüzün-bestesi seslerin ve kelimelerin. Lâkin, bize en ziyade yakışan değil miydi hüzün?! ..



©Elif Konar

Saturday, March 19, 2005

yorgunluk kahvesi


©Photo by ?!?

bol köpüklü yorgunluk kahvelesi hazir..

Friday, March 18, 2005

Bugün..

Boya kutusu getirdim bu sabah (biraz Ataol Berhamoglu'nun siirinde benziyecek ama) "renkli boyamak" herseyi ve hayati diye.. Alabildigine renkli boyamak lazim!


©Photo by Acanc


Rengahenk ile..

Thursday, March 17, 2005

Bir Mevsimin Aci Gercekleri..


©Cetin Kaya


"Bir tek dilegim var mutlu ol yeter"
sözünün bir kamyon yükü
anlam taşidigi günlerdi

kaldirimlar toz ve kagit topraklari
Ankara'nin
Ankara'nin sonbahar yapraklari
Ayvalari sari
Hüzünler olgun
Yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda

Ben yanimda cok acikli
Epey yok üstü sözler getirmiştim
"sanki terk edilmiş bir viraneyim
her yanim dagilmiş yikilmişim ben"

Saclarini süt misiri örgü yapmiş
Bir al yüz koca göz görüyorum
Sanki o tehlikeli yolun başindayim
Aşka geliyorum!
Ama yanimda hep
Köy zilgitli sözler almişim
Arabesk kaliyorum
Her kentsoylu aşkin karşisinda
"bir kulunu cok sevdim" diyorum
"kalbimi ona verdim
artik geri vermiyor"
diyorum.


©Yilmaz Erdogan (Simdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek - BKM2005)

Nakş-ı Ber-Ab


©Photo by Neruda - Ebru


Ebru. Su üzerine nakış atmanın sırrı. Kendi gibi tarihçesi de suya yazılmış olmalı ki adi, menşei tam olarak çözülmüyor.

Ebr Farsça bir sözcük, bulut. Ebri bulutumsu. Ebru suyun üzerindeki bulutun mütevazi öyküsü. Ya da sevgilinin kaşındaki harikulade kavs. Buluttan yola çıkıp sevgilinin kaşına varan bir yolculuk. Su üzerinde..

Suya atılan nakış arkasındaki hayattan bağımsız yorumlamanın imkanı yok. O da hat gibi, minyatür gibi, çini, tezhip, nakış gibi soluduğu havanın eseri. Onu da her harfı bekleyen meleklerin beklediği muhakkak. “Aşk estetiği”.

Ebru Aşk, ebruzene göre. Niye?! Suya "düştüğünden" mi?! Her Aşk gibi o da daha yüksek bir alemden “indiğinden” mi?! Yüceliğini bu iniş grameriyle gösterdiğinden ve indiği kalbi geldiği yüceye çektiğinden mi?!

Peki ebru suya neden düşüyor?! Ebruzenin yüreğinden?! Ebruzenin yüreğine nereden?! Sonu yok. Ism-i vahid.

Ebru sır, “hadise can ile canan arasında”. Erbabı, Özbek şeyhi Hezarfen Edhem Efendi, “ebru sihir gibidir”, demiştir ya, simyası vardır. Üm kainati ve tüm oluşumu özetler ebru. Değilmi ki suya atılan renklere ve biçimlere müdahele bir noktadan sonra imkansızlaşır. Suyun bereketli kucağına düşen bir damla, her şey o damladan olur ebruda. O tek damla sonsuzluğa doğru genişler ve bir noktadan sonra ebru kendi başına buyruktur. Bu yüzden değil mi ki icra ettiği sanatın, arkadaki hayatla irtibatını sorgulayan, bir başka deyişle onun felsefesini yapmayı ihmal etmeyen ebruzen su üzerinde irade-i cüz'i ile irade'i külli arasındaki rabıtayı hayranlıkla temaşa eder. Diğer sanatlara göre iyice daralmış bir irade'i cüz'iyye alanı ve ehli olmayanın ebruda tesadüf dediği şey: Irade'i külliye. Tavafukat-ı ilahiyye.

Dünya, su üzerinde yazı.. Sonra?! Asıl yazı, kalıcı yazı. Ebrunun felsefesi, “Dur geçme ne kadar güzelsin” anı.

Ve bir rüya ebru. Rüya gibi, birbirinin tamamen aynı olan iki ebru yoktur çünkü. Her ebru tektir. Biriciktir. Yeganedir. Tekrarı, çoğaltılması muhal farz. Bu yanıyla da icra ettiği sanatın tek defalık, bir kereye mahsusluk, yenidenlik vasfına alışkın Müslüman sanatçının özetini verir teknesi karşısında huşu içindeki ebruzen. Öyle olmasaydı Hasan Akay, her birini Aşk'la okşadığı ebruları “birer defaya mahsus olarak” kendisine armağan eden suda şu mısralaraı okuyabilir miydi?!

Içinde sonsuzun nuru yandıkça
Açılır karanlığın baht-ı siyahı
(Serpmeli Battal Ebru)

Bütün geleneksel sanatlarda olduğu gibi, ebruzen de suyun üzerine imzasını atmıyor. Suyun derinliğinde tek bir an'ın daimiliği. Mülk-i mutlak.

Ebru mütevazi, cünkü hattın, nakşın, cildin, tezhibin refakatçisi. Onlar olmaksızın ebrunun anlamı yok. Sessiz çığlık. Suskun çiçek. Alkış hattın. Alkış nakşın. Alkış tezhibin. Ebru sussun. Ebru kendini suya versin. Bağımsız ülke değil çünkü. Ebru bir çerçeve. Hayal koyucu. Sınır yolcusu. Ama ebru ihata edici. Hattı tamamlayıcı, nakşı bütünleyici. Bir Hamid-i Amidi hattının paspartusunda ebru mavi hale. Eflatun seyyale.

Sanatın seyirlik değil de hayatın içinden ve mutlak gerçek olduğu yerde bu bütünleyicilik ne kadar anlamlı. Hiçbir şey kendisi için değil. .. Kırmızısı gülbahar, laciverdi çivit, siyahi is, ebrunun. Suyu yağmur, fırçası GüL dalı. Tekne açar ebruzen, ebruya başlar. Tekne kapar ebruzen, ebruyu tamamlar.

Ebru. Mülevven ve seyyal. Ve nazlı, çok nazlı. Dokunsanız yok olacak, bütün denge bozulacak. Bir titreyiş, bir ürperti suyun üzerinde. Ihmal, tehir, iptal yok lugatında. Tekne önünde diz çökmezse sudan bir şey çıkaramayacak ebruzen. Ve bir kez olsun tekne önünde diz çökenin, ebrunun cazibesinden kurtulma şansı yok. Ebru çünkü “su çiçeği” , alev ateş! Kendi geçse izleri kalacak suyun “yüzünde”. Abı-ru. Ve su, çeker daima. Derin su sarhoşluğu. Değilmi ki bir teknede tutulmuş su bütün suların derinliğine mukabil ehadiyet vasfını tecelli ettiriyor.

Peki suyun neresindeyiz?! Mevlana “su nakış tutmaz diyen buraya gelsin”, diyor. Ebru ile tanışmış mıydı?! Sanat tarihçisi ebrunun tarihçesi ile Mevlana'nın yaşadığı dönemin verilerini karşılaştıradursun, su üzerine nakış, ebrudan başka nedir ki?!

Nakş-ı ber-ab! Su nakış tuttu işte. Bura gelin! Bura gelin!

©Nazan Bekiroglu




Ilave: Uzun zamandir bu yaziyi koymak istiyordum. Aslinda iki HiKaYe var elimde EbRu hakkinda burada yayinlamak istedigim. Fotosuda hazirdi.. Diger yazi daha hos fakat kime ait oldugunu bilmedigim icin koymakta biraz cekindim.. Dünde Abla'mlarin LadyGroups Sergilerinde ablam yapmis oldugu ebru calismalarindan orada örnekler sergileyince simdi yaziyi koyma zamani dedim..

Abi-Ru ile.. Ebru ile..

Wednesday, March 16, 2005

Sakir DaYi'miza..


©Foto: EsSufii


"Biz Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz.” (Bakara 156)


...
Bir varmiş, bir yokmuş, evvel zaman icinde, zaman hayal icinde
Hani o vakitler çagirmiştin beni, gönülden sessiz ve gizlice
"Çiçegi dalindan kim kopardi, seni BEN'den kim ayirdi?!
Ben GüL'üm, sen BüLBüL, dön gel yine BEN'im ol!"
diye..

Gelmez miyim Yâr, Belî! Elbette! Elbette!
Işte o gün bir yemin ettim ilâhi aşk'imiz üstüne
Sözlestik O Arşin altinda BIR'lesmek üzere
Vakit o vakit, bugün neş'e var, aşk var evimizde
Dügün dernek kuruldu GüL bahçemizde..

Melekler koşuşuyor bir telaş, pür telaş içinde
Bir o yana, bir bu yana, hepsi de delicesine
En güzel ilâhiler söylenirken o yüksek burçlarimda
Güneş, ay ve yildizlar raks eder semalarimda..

Bir bir çikarip attim o eski elbiselerimi de
Kugular gibiyim bembeyaz gelinligimle
Inciler taktilar sirma saçimin örgüsüne
Sürmeler çektiler gözümün kisirdöngüsüne
GüL sulari serptiler aşk'inla yanan su zavalli gögsüme
Hûriler kan kirmizi bir şerbet verdiler elime
Taze GüL yapraklari da dökülmüş üstüne..

Mikâil tatli bir meltem estiriyor basimda yine
Cebrâil hayretten secde etmiş, çok şaşkin bu işe
Ömründe hiç böyle aşk görmemiş mi ne?!

Işte duyuyorum defler çaliniyor bir yerlerde
Sevdigim sesleniyor, 'Bir AN'da, ansizin geliver!' diye..

Ne duruyorsun Isrâfil, artik şu Sûr'a üfle!
Varsin kiyamet kopsun külliyen alemde, bundan kime ne?!
Aşk ile BIR olacagiz, kâinat duysun ezelden ebede
Isiten, gören, bilen herkes dâvetli bu dügüne..

Selâmun aleykum Azrail!
Çok sevindim seni gördügüme..
Hazirim, gidelim..
Örtün artik su duvagi yüzüme!

@ngelic 1994 - http://www.sessizsozler.org


.. Mekan'in Cennet olsun ve Nur icinde yat ..
13.03.2005 Aydin/Yenipazar
...

Tuesday, March 15, 2005

Sergi.. Sergi.. Sergi..


©Murammer Yanmaz


40 Istasyon New York Fotograflari 17 Mart - 4 Mayis

Monday, March 14, 2005

Ucak ya bir kez düser, ya iki..


©Bilinmiyor!?



.. Van ucagi düstü’ haber merkezlerine. Hemen gidilmesi gerekli. ‚Ben gideyim’ diyecegim Ali Kirca´ya ama Istanbul´daki arkadaslar ya kirilirsa?! Herkesin bir mazereti var hemen hemen. Göz göze geliyoruz Ali Kirca´yla. ‚Biz gideriz’ diye atiliyorum. Sirf gidelim diye de ‚Diyarbakir´a gider, oradan Van´a iki bucuk saatte gideriz’ diye ikna ediyorum. Bir saat sonra özel ucaktayiz .. Hareketten önce telefon aciyorum Diyarbakir´a. Soförün adi, Medeni. ‚Dört araba ayarla bize. Zincirleriniz var mi?’ diyorum. ‘Evet abi, zincir de var, her sey de.. Siz gelin hele..’ diyor.

Iner inmez Diyarbakir´a, Van´a dogru cikiyoruz yola. Tirmanirken Bitlis Daglarina, bastiriyor kar da iyiden iyiye. Sabaha karsi ikide, cikamaz oluyor arabalar. Ilk sözüm: ‚Zincirleri takalim Medeni. Ne olur, ne olmaz!’. ‚Zincir yok’ demez mi? ‚.. sen bana ‚var’ demedin mi?’. ‘Var da abi, sen bana ‘al’ demedin ki ‘var mi’ dedin!’. Caresiz, iki dagdan itiyoruz arabalari ..

Bitlis´e indigimizde saat ücü gösteriyor. Acik bir tek benzinlik var. Kendimi tanitiyor, zincir bulunmasini istiyorum. Bir telefon veriyor, ‚Parcacidir bu’ diyor. Numarayi cevirip ‘Ben Tayfun Talipoglu’ diyorum. Karsimdaki ses ‘Geliyorum Tayfun Bey’ deyip kapatiyor. Tekrar ariyorum: ‘Nereye geliyorsun?’. ‚Heyecanlandim da’ deyip adresi veriyor. Dükkani acan, 55-60 yaslarinda bir amca. Önce sarilip öpüyor ve bam telime basiyor: ‚Aksam haberlerinde Ali Kirca ‚Tayfun Talipoglu yola cikti’ dedi. Biz de ‘nereden gececek bu karda merak ediyorduk’ deyince, gözyaslarimi tutamiyorum. Artik ne soguk umurumda, ne kar.. Onun yüregi öyle bir isitiyor ki.. ‘Bu sevda beni daha cook dolandirir bu yörede’ deyip, sariliyorum sevgi dolu bedenine. Bu, kissadan hisse..




© Tayfun Talipoglu ‘Benim Yolum’ Imge Kitapevi Yayinlari 1997

Bir Kasaba HiKaYe'si..


©1.+6. Soname - Bayir + Karaca; 2. Acem - Feslegen ve Bal; 3. 4. 9. Tahsin Aydogmus; 5. Ozgiss - Atesle (Pekmez yapimi) 7. Bilinmiyor :o( 8. Firdevs Sayilan; 10. Salima Yilmaz;
11. Alera - Cayimin Sekeri; 12. YagmurAlp - Kapi ve Kilit 13. Nurvenur - Dayanak






Gitmesekte göremesekte .. oradaki 'kasaba' ile..

Sunday, March 13, 2005

Gül, Bülbül ve Sifa yolculugu


©www.tumata.com - GüL yapraklari, NeY.. Kokuyu ve sesi duymamak imkansiz!


Gül, Bülbül ve Şifa yolculuğu
26 Nisan - 12 Mayıs 2005


27 Nisan, İzmir: Panel, konser
28 Nisan, Manisa: Şifahanede ders, akşam panel, konser
29 Nisan, Bergama Şifahanede ders, akşam panel, konser
30 Nisan, Ayvalık: Bülbül sesi dinleme gezisi
1 Mayıs: Ayvalık - Denizli yol
2 Mayıs, Denizli: Panel, konser
3 Mayıs, Isparta: Panel, konser
4 Mayıs, Isparta: Gül ziyareti
5 Mayıs: Isparta - Afyonkarahisar yol
6 Mayıs, Afyonkarahisar: Hıdırellez kutlamaları, konser
7 Mayıs, Konya: Şifahanelerin ziyareti ve ders
8 Mayıs, Konya: Konser
9 Mayıs, Kayseri: Şifahanede ders, akşam konser
10 Mayıs, Kayseri: Şifahanede ders
11 Mayıs: İstanbul'a dönüş


http://www.tumata.com/05_04_26_gulbulbulsifa.html




GüL ile.. BüLBüL ile.. Sifa ile..

Saturday, March 12, 2005

GöNüL.. ve gönül'den içeri..


©NouvellesImage



Gönül, göklerden de yüce göklerden de geniş olmasaydı
Aya binip de dolaşmazdın şu
gönülde
Gönül
, pek büyük bir şehir olmasaydı
Bir padişah sığmazdı oraya dolaşmazdı o
gönülde
A benim canım, gönül şaşılacak bir ormandır
Sen de av beyisin şu gönülde..
Gönül denizinde binlerce dalgalar coşar
Sen de inciler elde edersin şu gönülde
Sustum; çünkü vasıflarını saysam döksem de
Gönül düşünceye sığmazsın..
(Dîvân-ı Kebîr, VI:198)


.. Ancak sevgiye ulaşmak kolay değildir. Gerçek Aşk'a sahip olmak için birçok derde, belâya sabretmek, zor sınavlardan geçmek gerekir. Çünkü; “Aşk davadır, cefa da şahidi. Şahidin yoksa dava düşer.” (Mesnevî, III:4034) Zira Aşk; denizleri çömlek gibi kaynatacak, dağları kum gibi ufalayacak, gökleri parça parça edip yeryüzünü titretecek güce sahiptir. (Mesnevî, V:2744-45) Gerçek Aşık'lar, sevgisinde azimli olanlar, hamlıktan kurtulup pişmek isteyenler Aşk'ın bu gücünden ve ıstıraplarından korkmamalıdır. Zira görünüşü ateş olan Aşk hakikatte öyle bir Nur'dur ki kendisini Aşk ateşine atan insan, kendisini GüLbahçe'lerinde (=> Gülşen'lerde) bulacaktır. (Mesnevî, VI:4641-43)


“Mâdemki âşık olmuyorsun, git yün ör, iplik eğir. Yüz işin var, yüz renge boyanmışsın, yüz rengin var, yüz alacan. Mâdemki kafatasında Aşk şarabı yok; var, geliri bol kişilerin mutfağında kâse yala.” (Rubâîler, 126)


Cenab-ı Hakk diyor ki; “Yere göğe sığmadım, mümin kulumun gönlüne sığdım!“


Gönül ile.. Aşk ile..

Friday, March 11, 2005

MuTLuLuk..


©Faces - Ask

Insan mutlulugu hep hor kullaniyormus.. Hep sikayetçi, hep bikkinmis..

Bir gün melekler mutlulugu saklamaya karar vermisler. "Saklayalim, zor bulsunlar. Zor bulduklari için belki degerini bilirler" diyerek baslamislar tartismaya. Sorun büyükmüs. Mutlulugu saklamak kolay degilmis çünkü. Kimisi "Everest'in tepesine saklayalim" demis, kimisi "Atlas Okyanusu'nun dibine" demis. "Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokaklari, italyan sofrasi, bir hastanenin yeni dogan odasi, dondurma külahi, lâle bahçesi.. ".

Pek çok yer düsünmüsler ama hiçbiri yeterince zor gelmemis.. Derken meleklerden biri "IÇLERINE SAKLAYALIM" demis. "Kimsenin aklina gelmez içine bakmak".

Iste o gün bugündür mutluluk insanin kendi içinde sakliymis..

Thursday, March 10, 2005

Ab-i Efsun = Gözyasi


©Berko1 - Küre


Bir hurûşuyla eder bin hâne–i ikbâli pest
Ehl–i derdin seyl–i eşk–i inkisârın görmüşüz


=> Dertlilerin, güceniklikle akıttıkları gözyaşlarının sellerini gördük
Bir kere coşup çağladığı vakit, binlerce ikbal sarayını yerle bir ediveriyordu… (Nabi)




Gözyaşım, dizeler güzeli dedim sana inci inci, ve güzeller incisi koydum adını dizi dizi… Yabanlara gönderdiğimsin hem akın akın, hem canımı verdiğimsin uzak yakın… SeVGiLi'nin geleceği yolları sulayıp süpürmek için sakladım seni… Kirpiklerimi süpürge ettim; sultanlar ayağına düşürmek için tuttum ve bırakmadım seni. Gözyaşım, bütün boşluklarını sen doldurdun ömrümün.. Söylenmedik sözler yerine sen vardın yanımda. Sevdaya dair yeminlerden sonra sen vardın. Köhne zamanın direnci adına, acı çağların yaşlısı ve genci adına yine sen vardın. Dikenler GüL'den habersiz iken, gözler dilden de fersiz iken; zamanından geriye düşmüş acılar için, mânâda biçimleri yitiren sancılar için; aynalarda eriyen sırlardan taşarak, ucu kıyamete çıkan asırları aşarak; gerçekten daha gerçek kelamlarda ve Güzeller Güzeli’nden vuslat müjdeli selamlarda sen vardın… Hep sen vardın...


Bir gözyaşı, GüL mevsiminde GüL'e karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir. Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü su'dur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. .. Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler. ..

Toplasan gözyaşlarıâşık'ın, dalgalı bir deniz olur; süzülürken bağrından, yakar geçer iz olur. Yalnız doğar gibi her insan, yalnız akar her damla ve yağmur yağmur gözyaşıyla ıslanır nisan. ..

GüL yüzlülerin kirini GüLsuyu kokan gözyaşları alır.. ve damla damla GüL dökülen ellerde GüL kokusu kalır..

Tohumu eken bilir
Göz yaşın döken bilir
GüL kadrin diken değil
Çileyi çeken bilir!

Ve ey gözyaşım,bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git… Geceyi içine döken tomurcukların yEşiL'iyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen BüLBüL'ün diliyle git.. BüLbüL'ler konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalınkalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git.. Ve ağlamaktan korkma gözüm!



©Iskender Pala 06.06.2002 (kisaltilmis versiyonu)

Takvimlerden haberin yok mu?!


©Bahtiyar - Samatya Evleri


Takvimlerden haberin yok mu geciyor yillar
Bana küsmüs yüzüme gülmez zalim aynalar

Kimimiz yorgun, kimimiz pisman, kimimiz isyankar
Aci gercek bu ömrümüz bir SU geciyor yillar..
Vakit gec olmus dönülmez yolmus yürek bin pisman
Bundan böyle bana meyler dost geceler düsman

Hani nerde beklenenler?!
Medet umduk senelerce
Anilar hep dolu dizgin
Bana hayir yok gecelerden..


©Adnan Ergil - Seslendiren: GüLaY ("Adi Yok" - KaLaN Muzik 2005)


Dinlemek icin tiklayin! (Ses kalitesi cok iyi diil maalesef ama net'te sadece bunu buldum)

Wednesday, March 09, 2005

DoST ziYaReTi..


©Cüneyt Selcuk



Bize Dostluk’tan söz et, dedi..

Ve El Mustafa yanıtladı: "Dostunuz, sizin karşılığını bulmuş ihtiyacınızdır. O, sizin sevgiyle ekip teşekkürle biçtiğiniz tarlanızdır. Sizin sofranız ve ocakbaşınızdır. Çünkü siz ona aç koşar ve huzura kavuşabilmek için onu ararsınız.

Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken, kendi aklınızdan geçen ne “hayır” ne de “evet”i ona söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz onun yüreğini dinlemeyi sürdürsün. Çünkü sözcükler olmasa da dostluklarda tüm düşünceler, tüm istekler, tüm umutlar doğar ve açıklanamayan bir mutlulukla paylaşılır.

Dostunuzdan ayrı düştüğünüzde üzüntüye kapılmayın; cünkü dostunuzun en beğendiğiniz yanı yokluğunda daha bir belirginleşir, tıpkı dağın tırmanana değil ovadan bakana daha açık göründüğü gibi.

Dostluğunuzda, ruhsal derinliğin artırılmasından öte bir amaç olmasın. Çünkü kendi gizemini çözümleyebilmekten öte bir şeyler arayan sevgi, sevgi değildir; öne sürülmüş bir ağdır ki bununla yalnızca yararsız olan yakalanır.

Ve bırak senin en iyi neyin varsa dostunun olsun. Eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.

Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost, nedir ki: cünkü o sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu değil. Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın. Çünkü kalbiniz, küçük şeylerin üstüne düşen çiğ damlalarında kendi aydınlığına erişir ve yeniden hayat bulur.." ..

©HALIL CIBRAN

Tuesday, March 08, 2005

KaDiN'Lar GüNü..


©David April



.. Bir hadîs-i şerif okuyalım: “İnneme’n-nisâ’ şakâyıku’r-ricâl”. Buyuruyor ki Efendiler Efendisi: “Şüphesiz kadın, erkeğin şakayığıdır.” Buradaki şakayık kelimesi Efendiler Efendisi’nin ağzından bir veciz ifade olarak söze dökülmüş olup tevriye, iham-ı tenasüp, cinas gibi edebiyat sanatlarına örnek olabilecek bir ziynet konumunda durur. Kelimenin Arapça anlamlandırılmasına göre öncelikle kadının, erkeğin “kürek kemiği”nden bir parçası olduğu, ardından erkeğin “öteki yarısı (elmanın iki yarımı gibi birbirini tamamlayan değerler bütünü; şakk’ı)” olarak düşünüldüğü ve nihayet “şakayık (yaban lalesi, gelincik)” çiçeği olarak mânâ ifade ettiği görülür.

İlk anlam dinî terminoloji içinde Hz. Adem’in kürek kemiğinden yaratıldığı ifadelendirilen Havva içindir. İkinci anlama göre, kadın erkeğin öteki yarısıdır ki modern bilim de zaten bunu ifade etmektedir. .. Şakayık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı ise Türkçe’de bildiğimiz “gelincik çiçeği”ni karşılamasıdır.

Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında (“Sen kırların çiçeğisin şakayık” şarkısını hatırlayınız) Hudâyî-nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi bizce çok manidardır.



©Iskender Pala - ZaMaN 21.10.2004

Wednesday, March 02, 2005

bu bahar aşk'a hazir..


©Adnan Atac


Her yagiş bir başka kalkişmaya gönüllü
ve kim neye erse bu gecişte
bir tomurcuk bir gözyaşi mutluluk işte
Her bahar arifesinde korkulu bir kimsesiz gecenin
aklim elim yüregim kirişte hep biraz korku biraz yalan telefon
seslerinde..
Ya yine boş koridor islakligiysa ve beton efesi
bütün fakir cocukluklarda..

Ama herşey sirasini beklerken
Mukaddes bir kuytuda
Senden umut kesenin hüzün kesesinde bir yavru
herhangi bir anne kadar kanguru

Işte bahar işte sevda işte tomurcuk bir bakima
agzim mavi islakliginin ucurumunda
rüyayla gercegin arafinda
hep iyinin aşk'in tarafinda

ve
degmedigim yerin kalmayincaya
bu bahar sonsuza tomurcuklanmaya
ben sana sen catlak bir anadoluyu kucaklamaya
Bu bahar aşk icin hazir
hazir vazgecmeye
adinin bile baş harflerinden
kayitsiz bir sarhoşlugun her gün erkenden sabah oluşundan
her şeyi biraz şakalastiran bakişindan
şakadan başka izahi olmayan bir kalp agrisindan

ve
bahanesi bir yürek
bir et ..

Hazir bu bahar
Akilsiz! bir yeşermenin şahane hasadina
hazir Nur topu bir yaşama sevincini kundaklamaya..

Unutma, baharda cicek olan
meyvedir yaza..
Bu erik tanesi bu şakaci bahar cicegi
her dem taze kalsa..


©Yilmaz Erdogan (Simdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek - BKM2005)

Tuesday, March 01, 2005

Bahar geldi hosgeldi..


©Sonja Foos


1 yilin icinde 4 mevsimin oldugunu ögrendik ve her mevsiminde 3 ay sürdügünü.. Bununla birlikte 1 yilda 12 ay oldugunu.. vs. hepsini bir zamanlar ögretiler bizlere! Bugün takvimler 1 mart'i gösterdi. Yani ilkbahar mevsiminin ilk günü! Kis mevsimini dün tamamlamis geride birakmis olduk. Dün Leylek'ler icin önemli gündü. Cünkü artik geri dönme zamanlari geldi.. Ve ilkbaharla birlikte bugün 'yEsiLaY haFTaSi' basladi..



Bahar ile..