Friday, April 29, 2005

Pismaniye'nin HiKaYe'si..




Çok uzun yillar önce Izmit' te nam salmis bir tatlici varmis. Yaptigi tatlilar çok meshurmus. Yolcularin, onun tatlilarini yemek için dükkaninin önünde uzun kuyruklar olusturup beklemesi, baharat ve ipek yollarinin gelecegini dahi tehlikeye sokmus.

Bizim tatlici ustanin, güzeller güzeli çok sisman bi sevgilisi varmis. Askin gözü kördür. Bizim tatlici ustanin gözü sisman sevgilisinden baska kizi görmüyomus. Kizi o kadar çok seviyomus ki; çikardigi anda çok meshur yeni tatlisinin ismini, "Sismaniyem" koymus.

Tatlici sonunda muradina ermis ve sevgiliyle evlenmis. Ancak evlilik, sevgilisinin kiskançliklari ve huysuzluklari yüzünden cehennem azabina dönüsmüs. Bizim tatlici ustamiz da, o çok sevdigi, ugruna tatlilar yaptigi sevgilisinden ayrilmak zorunda kalmis. Evlendigine pisman olan ustamizin tatlisi da, bu olay duyulduktan sonra, "Pismaniye" olarak anilmaya baslamis.

Kaynak: Bilinmiyor..


'Yiyen pisman yemiyen bin pisman' Pismaniye ile..

Wednesday, April 27, 2005

Nazar Sözlügü..


©Foto by John Perkinson


Adem ile Havva: Adem ile Havva, yasak elmanin tadina varinca, farkliklarini gördüler ilk defa. Utanip, incir yapraklariyla örtmek istediler ciplakliklarini. Ama birinde bir, ötekinde üc incir yapragi vardi. Sayi saymayi da ögrenince, bir daha hic ayni olamadilar.

Baykus: Kanarya beslermiş, amcalar, teyzeler. Kumrulari sever, kartallari över, güvercinleri ucurur, kargalari kovar, papaganlari konustururlarmiş. Oysa cocuk baykuslari severmiş. "Ugursuz kus o. Ismini anma, damina cagirma!" dermiş teyzeler, amcalar. Ugursuz kusmus baykuş; gece gördügü, geceyi gördügü icin.

Fotograf cekmek: Görenle görülenin arasinda araci koymak.

Fotograf albümleri: Gözün, gecmiste gördüklerini sadece güzel olanlari hatirlamasini saglamak icin, belli araliklarla dolaptan cikarilir fotograf albümleri. Her defasinda sanki ilk defa bakiliyormuşcasina merakla incelenir fotograflar, merakla ve muhakkak sirayla: bebeklik, cocukluk, genclik, evlilik, bebeklik, cocukluk, genclik..

Gözlük: Daha iyi görmek ya da görünmek icin kullanilan cerceve icine konmuş cam.

Hayal: Cocuk, bahcedeki elma agacina tirmanip hayallere dalarmiş. Günboyu inmezmiş agactan aşagi; kimi geceler dallarda sabahlarmiş. Sonunda, bu gidişata dayanamayan aile büyükleri kesivermiş agaci. Cocuk, elma agacindan geriye kalan cukurun icine girip elma agaci olduguna hayal etmiş. Her sene sulu sulu, kütür kütür elmalar vermiş. Her sene gözyaşlari arasinda elma kompostularini kaşiklamiş aile büyükleri.

Hayalbilim: Hayalbilim yazanlarin gözde temasi yabanciyi görmektir. Yabanci simdiki zamanin ve buradaki mekanin dişinda gelendir. Bazen o gelmez de ona gidilir. Her halükarda, yolculuk etmek gerekir.

Jaluzi: Iceriyi disarinin gözlerinden kiskanan perde.

Komsu kadin: Komsu kadin, hic kapanmayan bir gözdür. Pencere önlerinden, dantel tüllerin ardindan, balkon kenarlarindan, duvar diplerinden, gözetleme deliklerinden ve bir de, pisirip dagittigi aşurelerin icinden bakar.

Masa alti: Cocuklar, evcil hayvanlar, bir de herhangi bir sebepten ötürü gökyüzüyle derdi onlar, gözlerden kacabilmek icin masa altina kacarlar.

Pandora: Kutunun icinde ne oldugunu görmek icin acinca kapagi, bütün kötülükleri sacmiş yeryüzüne.

Sahne: Oyuncular sahnedeyken, seyirciler koltuklarina gömülüp, seyredilmenin nasil birşey oldugunu seyreder.

Unutmak: Göz temizligi.

Veda: "Nicin dönüp baktin Tanri’nin gazabini ceken şehre?!"diye karisina öfkeyle bagirdi Lut. "Neden baktin niye geride biraktigina?! Söylesene insan terk ettigi seye neden dönüp bakar son bi defa?!". Ama karisinin taslanmiş dudaklari cevap veremedi bu zor sorulara.

Zehir: Kendisini göstermeden ölüme sebebiyet veren madde.

Zirh: Icindekini, dişarinin bakişlarindan saklayamazsa, daha cabuk yenilir insan ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarinda.

Zühre: Derler ki, aşk da unutulurmuş her şey gibi. Hem de yasanip bittikten, soguyup küllendikten sonra degil, tam da doludizgin devam ederken unutulurmus aşk. Neyse ki, Zühre yildizi varmiş gögün 3. katinda. Halen aşik olup olmadiklarini ve eger aşiklarsa kime aşik olduklarini hatirlayamayanlar, gögün 3. katina cikip, Zühre yildizinin elindeki aşk aynasi bakarmiş. Baktiklarinda gördükleri yüz, aşik olduklari kisinin yüzü olurmus. Derler ki, bazilari zifri karanlik görürmüş aynada. Böylelerini hafizalarindan şüphe etmeleri yersizmiş. Cünkü tekleyen hafizalar degil, yüreklermiş.


© Elif Safak (MaHReM - Metis Yayinlari 2000)

Tuesday, April 26, 2005

Her tercih bir vazgecistir..


©Foto by Metin Karadag

Her tercih bir vazgecistir cünkü..

Sabah ise gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik firsatindan vazgecmis olursunuz. Kalkar kalmaz hayat binbir secenegi dayar burnunuzun ucuna.. ‘ne giysem..’ telasindan, öyle yemeginde ‘ne alirdiniz?’ diye basucunuzda biten garsona, ‘hangi kanaldaki filmi izlesem?!’ kararsizligindan ‘bize oy verin’ diye bagirisan partilere kadar hersey, herkes, her an sizi israrla bir tercihe zorlar. Yastiginiza teslim olmussaniz, belki disarda isil isil bir günden vazgecmis olursunuz. Bahar esintileri tasiyan bir elbise belki o gün yasaminizi isildatabilecekken, agirbasli bir sadelige karar vermekle muhtemel bir tanisikligi tepersiniz. Belki yemediginiz musakka, ismarladiginiz izmir köfteden daha uygundur. Ama yasam, vazgectiginiz seye iliskin ipucu vermez. Geri dönüp, o günü gökkusagi desenli bir elbiseyle yeniden yasama sansiniz yoktur. Bu secim oyununda vazgectiginiz sey, sectiginizden daha degerliyse pismanlik kacinilmazdir.

Ama neyin degerli oldugunun karari da yine size aittir. Ve vazgectiginiz sey bazen bir saray, bazen söhret sahnesinin pariltili neonlari da olsa, cogu zaman gözünüz arkada kalmaz. Cünkü duvarlarina sevdiginizin kokusu sinmis bir ev yada sevdiginiz insanla paylasamadiginiz bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir degerlerdendir. Hayata bir baska gözle bakmayi ögrendiyseniz, bu secimde kazandiklarini sananlara yanlizca aciyarak gülümsersiniz. Her seyin siradanlastigi bir dünyada bazen kaybetmek en dogru secimdir.

Ve o dünya da en yerinde tercih; vazgecistir!

©Can Dündar

Sunday, April 24, 2005

IFE'le bi hafta..


Daha büyük izlemek isterseniz fotoyu tiklayin!


"Her HiKâYe'nin bir başlangıcı, bir gelişmesi bir de sonu vardı. Yûsuf ile Züleyha HiKâYe'si çölle başlar. 'Çölün aşka bahanesi var. Yoksa çölün, bahâ nesi var.' Yûsuf'un güzelliği dilden dile dolaşır, bir bedevi ona bir ayna hediye eder, senin güzelliğin en parlak ışığın yansımasından başka şey değildir. Sen suretsin o asıl. Sen fertsin. O mânâ sen bedensin O ruh. Sen gurbetsin O yurt? Sen parçasın O bütün. Sen gölgesin O ışık. Bedevi böyle söyleyip uzaklaşırken Yûsuf bildim dedi, her şey O'ndan, sen de O'ndan, ben de O'ndan. Ve ben bunu biliyorum." ©Nazan Bekiroglu (Yusuf ile Züleyha - Timas Yayinlari 2003)

Saturday, April 23, 2005

23. Nisan ..


©Reha Bilir

... kimi üzgün, kimi mutlu, kimi öksüz, kimi yetim, kiminin oyuncagi yok, kiminin oda dolusu oyuncaklari, kimi zehirli atiklarin aktigi nehirde oyunlar oynuyor, kimi savasta, kimi özürlü, kimi bale derslerinde, kimi okuldan sonra tamircinin yaninda cirak, kimi okula ulasmak icin km'lerce yürüyor, kimi ise babasinin soförü ile okula gidiyor, kimi fabrikada ufacik elleriyle büyüklerin kalin parmaklariyla yapmadiklarini yapiyor, kimi ip atliyor, kimi tinerci, kiminin annesi calisiyor onlari dadilari bakiyor, kimi eve haps olmus, kimi anaokuluna giderken kimide sokakta selpak satiyor, kimi top oynuyor, kimi hasta, kimi kaciriliyor, kimi kampta, kimi tecavüz ediliyor, kimi cikartmalar topluyor, kimi resimler ciziyor, kimi gülüyor, kimi sarkilar söylüyor, .. ..

.. Ve sayamadigim binlercesi.. Kisaca Nur Cemal'in MeLeK'leri! Her ne sartta olursa olsun; Sahibi'nin yesertecegini bilerek durmadan sevgi fidanlari eken - büyüdükce bunu yitireceklerine bilmeden görevlerini yapan dervisler..

Ne diyordu Levent Yüksel abimiz bi zamanlar:

Gel.. Ucurtma bayramlari var
Haydi sevinde gel
Ölümsüz özgür cocukluguna yeniden yol ver
Haydi kos haydi gel
Bir avuc sevinc al annenden banada biraz ver..



23 Nisan Bayraminiz kutlu olsun.. :o)

Friday, April 22, 2005

Yasamayi bileydim..


©Gamzece/Büyü
Yasamayı bileydim yazar mıydım hic siir?
Yasamayabileydim yazar mıydım hic siir?
- Yasama!
- Ya bileydim?
Yazar: Mıydım
Hic: Siir

©Ismet Özel



Yasamayi bileydim ile.. baska (asil) diyarlara hasret ve özlem ile..

Thursday, April 21, 2005

GüL'ü tarife ne hacet ..



Az evvel tv'de Iskender Pala'yi izledikten sonra heybemdeki GüL yazisini aradim ve buldum..


".. Eller nakış nakış, desen desen GüL'ü dokur çünki, kağıtlar renk renk, deste deste GüL okur. GüL'ün ıtırlarında BüLBüL'ler yaşar aşk ile, ve aşk ile renginin şulesinden pervaneler düşer. Kimin eline değerse GüL, elleri GüL kokar onun. .. "Eğer GüL'ün vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez." der Mevlana. .. Kağıt, kalem ve kitap... Söz, kelam ve hitap... Her suret ve her şekilde GüL'e mahkum. Nitekim kimiler GüL dediler, ömür boyu GüL'düler; kimiler GüL dediler, GüL uğruna öldüler. ..

Bütün divan şiiri ürünleri içinde dilin en güzel ve sanatlı kullanıldığı manzumeler, yalnızca ve yalnızca na'tlardır. Bunun sebebi, şairin içinden geldiği şekilde anlattığı GüL aşkıdır, GüL'e bende olmanın samimiyetinden kaynaklanan sanattır. Allah'a yakınlık bakımından hiç kimse nasıl Efendiler Efendisi'ne ulaşamazsa, şair de peygamberine ulaşma yolunda kimse kendisine ulaşamasın ister. O'nun erdiği makama nasıl kimse erememişse, O'na yol alırken de kimse şaire yetişemesin ister. ..

Evrenin en güzel GüL'üne yazılan müstakil eserler içinde en yaygın okunanı hiç şüphesiz Süleyman Çelebi'nin "Vesîletü'n-Necât (Kurtuluş vesilesi)" adıyla bilinen Mevlid'idir. .. Na'tlar içinde Nazîm'in küçük bir divan oluşturacak kadar çok sayıdaki maznumeleri ile Fuzulî'nin Su Kasidesi, Nabî'nin coşku dolu dizeleri, Şeyh Galib'in müseddes tarzında yazdığı muhteşem eseri, Nef'î'nin "sözüm" redifli kasidesi ilk akla gelebilecek olanlardır. Çok sayıda na't yazdıkları için Na'tî mahlasıyla bilinen Na'tî Mehmed, Na'tî Ahmed ve Na'tî Mustafa efendiler de L'e olan aşkı doruğa ulaştıran, fanilerin söyleyebileceği en müstesna sözleri söyleyen şairlerdir. ..

GüL ağlama GüL bize
Ele diken GüL bize
GüL olanın yüzünde
GüL açılır GüL bize ..

©Iskender Pala ("Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz" yazisinin kisaltilmis versiyonu)



"Ebedî GüLşen'lerde" tekrar bulusmak dilegiyle.. duasiyla..

Not: Devam okumak isteyenlere "Kainat'in Efendisi - Na't Antolojisi" - Ali Budak & Ali Belbagli

Wednesday, April 20, 2005

Mevlid Kandili & Kutlu Dogum Haftasi..


©Heidi Swanson


“(Resûlum!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Sûresi 107)


"Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin icinde fitil oluruz.."

Kandiliniz mübarek olsun ve her yeri aydinlatan dualarinizi en ihtiyac duydugumuz bu günlerde bizlerden esirgemeyin.. Herseyin hayirlisi ve en iyisi olsun bizler icin. Dualarimiz kabul buyrulsun ve bu gecenin efsununa kapilalim..

Kardes site hazirliklarini cok mükemmel yapmis 'Kutlu Dogum Haftasi ve Mevlid Kandili' icin. Tiklayin!

Kandil ile.. Isik ile.. GüL (s.a.v.) ile.. Dua ile..

Sunday, April 17, 2005

Bu Yol Nereye Gider?!


©Hasan Bilgin - Staten Müzesi/Kopenhaag


Bu yol nereye gider..

.. Yol bi yere gitmez
O bir durma bicimidir
Her garantiyi istersin hayattan
Oysa ölümle yasam arasi
Uzun malum ince bi yol
Bir yere gitmez
O bir ölme bicimidir

Iyi yolculuklar denmez bir gidene
Yapilamaz cünkü
Cok yolculuk bir seferde
Yolcu denmez her gidene
Herkes o yolun taraftari olmayabilir
Hic bir sürgün
Gittigi yolu sevmez mesela

Yol bir yere gitmez
O bir susma bicimidir
Soguk bi tasitin ugultusunda..


©Yilmaz Erdogan (Sen gidiyorsun ya simdi hersey sana benzeyecek BKM 2005)



Not: Cuma aksami ablamlar geldi Isvicre'den :o) Haftasonumuz dogal olarak biraz dolu ve neseli gecti. Blogguma msj birakanlara tskler; insallah yarin aksam cvp verebilecegim.. Güzel bi hafta baslangici dilerim herkese ;) Isikla.. :o)

Saturday, April 16, 2005

O Simdi Mahkum ;o)


©Constantin

Evet triloji (?!) yani 3 bölüm olarak tasarlanan "O Simdi .. " filmleri devam ediyor. "O Simdi Asker" (He Is In The Army Now)'dan sonra 2. bölüm gösterimde. O bi Abdullah Oguz filmi.. O bi Levent Kazak senaryosu.. O biir "O Simdi Mahkum" yada "In The Jail Now" ve 14 nisan'dan itibaren TR sinemalarinda gösterimde! :o)

Son yillarda Almanya'dada türk filmleri konusunda bi canlilik söz konusu. Artik buradada yeterince bi kitleye sahip olduklarini anlamis olmalilar. 2 hatta 3 kati bi bilet fiyatiyla filmler (aradan 1-2 yil gecmesini beklemeden) buradada vizyona giriyor. 21 nisan'dan itibaren bu film Avrupa'da 65 sinemada gösterime girecek. Ve ve.. 21 nisan aksami Köln'de Gala'si var ;o) Gala'ya Burhan Öcal, Yavuz Bingöl, Athena Gökhan Özoguz, Melisa Sözen, Levent Kazak ve Abdullah Oguz katilacakmis. Daha evvelde 'Neredesin Firuze' ve 'Vizontele Tuuba'nin Gala'larini katilmistim ve benim beklememe ragmen tüm film ekibi katilmisti.


©Constantin

Filmin HiKaYe'si: Askerlik bitmis, 2 yil sonra.. 3 askerlik arkadasi; Levent (Levent Kazak/'O Simdi Asker'de sürekli cepten hamile esini arayan, günes alerjisi olan asker), Gökhan (Gökhan Özoguz yada Athena Gökhan) ve Karlidag (Yavuz Bingöl/'O Simdi Asker'de uzun dönem (8 yil) askerlik yapan erimiz). Bu 3 arkadas hayatlari aglarini ören kaderin bi ilmegi ile tekrar dügümlenir. Oldukca basarisiz is kariyeri olan Levent 'O Simdi Mahkum' adinda bi sitcom senaryosu yazip, basrolü oynamasini istedigi Gökhan’in pesine düser. Büyük bir aksilik sonucu baslari belaya giren 2 arkadas kendilerini cezaevinde bulurlar. Yerlestikleri kogusta asker arkadaslari olan Karlidag'da vardir. Tekrar bi araya gelen arkadaslar hayatlarinin bu en zor evresindede beraberlerdir. Burada daha önceden tanik olmadiklari yasamlar, insanlar ve olaylar vardir. Zira yeralti dünyasinin karanlik yüzü onlara dönüktür. Ancak isin ilginc tarafi, Levent'in senaryosunda yazdigi her sey cezaevinde gerçeklesmektedir. Kurtlar sofrasi, racon sahibi delikanlilar ve hatta bir tünel.. Karlidag'in kara sevdasi icin kazdigi, ancak mafyanin otoban gibi kullanmaya basladigi bir tünel..


©Constantin

Kahramanlarimiz, bazen soluk kesen bi maceranin, bazen gözleri dolduracak hi hüznün, bazen kahkahalarin, bazende yüregimizi hoplatan bi HiKaYe'nin icine girerler. Kahkaha, racon, kurtlar sofrasi, kara sevda, ihanet..

Yer alti dünyasinin Numan abisi (Burhan Öcal), sagkolu Sadik Kazim (Erkan Can), Koko Niyazi (Zafer Algöz), sevgilisi Katerina (Fadik Atasoy), Karlidag'in sevgilisi Suzan (Ayca Inci), Suzan'in esi Osman (Menderes Samancilar), Gökhan'in sevgilisi Melisa Sözen, Numan’in bas düsmanlari Ali Atay (Gürgen Çiftgör) ve Sürmeli (Özbek Yildiz).. filmin oyunculari. Ve Kader (Nurseli Idiz), Erketeci (Peker Acikalin) ve Osman (Menderes Samancilar) konuk oyuncular. Filmin muzigini Atilla Özdemiroglu yapmis..

22 nisan'da film kritiklerim ve gala gecesi hakkindaki haberlerimde görüsürüz.. Eger filmin fragmanini izlemek isterseniz tiklayin! Yaklasik 15 dk süren bi kamera arkasi izlemek isterseniz tiklayin! Yada film hakkinda daha detayli bilgi icin buraya tiklayin!



O Simdi'ler ile.. Yeni bi film ile..

Friday, April 15, 2005

La'L..


©yEsiL

Aşk'ını arar vaziyette boşlukta salınan lal meleğin karşısına bir derviş-su-melek çıkmış bir gün. Gözlerinin taa içine bakmış lal meleğin ve avucuna üç küçük lal taş bırakmış. “Biri ben, biri sen, biri aşk olsun” diyerek.. Öyle aniden olmuş ki her şey.. Lal melek, lal rengi bir sükut içinde; elinde lal rengi taşları, yaşananların hızı ve aşkından lal rengi alevler içinde.. Ömrünün ortasında asılı duran 3 nokta gibi sen-ben-aşk taşlarına bakmış lal melek; üçü de “aynı”ymış aslında, üçü de Aşk'mış! Elini kalbine götürmüş lal melek, yokmuş orada kalbi ama yeri hala sıcak, hala inliyor.. Kim bilebilirmiş ki derviş-su-melek’in o üç lal taşı bırakırken, Aşk'ı bozulması imkansız bir büyü gibi lal meleğin başına sararken bir yandan da kalbini gizlice kanatları arasına alıp gittiğini..



Kaynak: Bilinmiyor :o(

Le Petit Prince - Kücük Prens



.. Bu cicegi daha iyi tanimayi cabucak ögrendim. Kücük Prens’in gezegeninde her zaman cicekler bulunyordu. Cok yalin, tac yapraklari tek sirali, hic yer kaplamayan ve kimseyi rahatsiz etmeyen ciceklerdi bunlar. Bir sabah otlarin arasinda görünüyorlar, aksam da sönüp gidiyorlardi. Ama bu cicek, bir gün, nereden geldigi bilinmeyen bir tohumdan filizlenmis ve Kücük Prens, baska filizlere benzemeyen bu filizi cok yakindan gözlemisti..

".. Bald sollte ich jene Blume besser kennenlernen. Es hatte auf den Planeten des Kleinen Prinzen immer schon Blumen gegeben, sehr einfache, aus einem einzigen Kranz von Blütenblättern geformt; sie spielten keine grosse Rolle und störten niemanden. Sie leuchteten eines Morgens im Grase auf und erloschen am Abend. Aber jene eine hatte eines Tages Wurzeln geschlagen, aus einem Samen, weiss Gott woher, und der Kleine Prinz hatte diesen Spross, der den anderen Sprösslingen nicht glich, sehr genau angesehen! .."


©Antoine de Saint-Exupéry

Wednesday, April 13, 2005

Âfitâb-ı gülzâr, tuğ-ı şâhî, ferah-âver, nîze-i rummânî, bî-mânend,.. kisaca: LaLe!


© John Perkinson

Yoktur bu âb u tâb ne mihr ü ne jâlede
İzhâr-ı kudret eylemiş Allâh şu lâlelede


Demek olur ki: “Şu lâledeki parlaklık ve berraklık ne güneşte, ne de çiğ tanesinde var. Galiba Allah şu lâleyi yaratırken insanlara kudretini göstermeyi istemiş. (veya Lâle kelimesiyle Allah ism-i celali aynı harflerle yazıldığı için lale’ye bakanlar oradan “Allah” adını okurmuşlardır).”


© Heidi Swanson

Lâle, her ne kadar atalarımız tarafından Ortaasya’dan getirildi denirse de aslında vatanı kesin olarak belli olmayan bir çiçektir. Kanunî devrinde İstanbul’da büyükelçi olarak bulunan Avusturyalı ünlü seyyah ve yazar O. G. Busbecq, hatıralarında, Batı dillerindeki tulip (Latince tulipa, Almanca tulpe, Fransızca tulipe, İngilizce tulip, İtalyanca tulipano, Rusça tul’pan) kelimesinin Türkler tarafından “tulipan” şeklinde telaffuz edildiğini ve bununda Türklerin başlarına sardıkları “tülbent” ile alakalı bulunduğunu yazarak Avrupa’nın lâleyi Osmanlılar aracılığıyla tanıdığını söyler. Nitekim Anadolu coğrafyası lâleyi Türkler ile tanımış, Roma yahut Bizans ve öncesi kültürlerde lâle ile bağlantılı bir ize rastlanmamıştır.

Lâlenin kırmızı veya pembe renk ile alakası düşünülürse bu ismin la’l (kırmızı/pembe yakut) kelimesinden türediği var sayılabilir. ..


©John Perkinson

.. Gerçek lâlelerin hepsinde renkli 6 yaprak bulunur. Tac ve dal yaprakları ise yEşiL'dir. Yaprak sayısı altıdan fazla olan katmer laleler daha sonra üretilmiş olup GüL'e benzetilmişlerdir. Lâleler sonbaharda toprağa soğanlar hâlinde dikilir ve ilkbaharda bir tek çiçek açar. Kışın kendilerini dibe çekmeleri, soğanını ayaza çaldırmamak içindir. Kumlu ve gübreli toprağı severler ve açıldıkları zaman ancak birkaç gün dayanırlar. Gece kapanır, gün ışığında yapraklarını yayarlar. Koklanmaları hâlinde yaprakları erken dökülür..


©Heidi Swanson

Lâlenin kokusu yoktur, illa ki renkleri şairleri çıldırtacak kadar müstesna ve hayranlık vericidir. Klâsik Türk Şiirinde Lâle adlı araştırmayı yapan Ahmet Kartal’ın kitabında Akçağ yayınları, Ankara, 1998, 192 s. Lâlenin renkleri, adları, teşbih edilen unsurları vs. şairlerin beyitlerinden süzülerek verilmiştir. İşte lâlenin renkleri: Kırmızı (al, hamrâ, sürh, la’l, la’lîn, kızıl), kebûd (mavi), kibritî (açık sarı), zerd (altın sarısı), duhanî (koyu gri ve siyah), leylakî (mor), sefîd (beyaz), minâ (gök rengi), turuncu ve laciverdî... ...


© John Perkinson

Şairler lâleyi sevgilinin yüzüne, yanağına, dudağına ve taze geline de benzetmişler; âşıkın bağrını bedenini, sînesini, gönlünü ve gözünü de ortasındaki dağlama yarasını andıran siyah leke ile ölçmüşlerdir. Lâle ki sevgilinin yanağıdır; onu gören GüL, GüL'lüğünden utanır; salınışını gören servi salınmayı bırakır. Tıpkı Necatî Bey’in söylediği gibi:

Lâle hadler yine Gülşen'de neler etmediler
Servi yürütmediler; goncayı söyletmediler..


.. Vaktiyle XVI. yüzyılda Viyana’da yetiştirilmeye başlayan lâle bugün bütün Avrupa’yı etkisine almış gibidir. Artık Hollanda’daki lâle sevgisi neredeyse çılgınlığa (Tulipomania) varacak derecelere gelmiş; Kanada’nın Ottowa kentinde her mayıs adında lâle festivali düzenlenir olmuştur. Çok şükür ki lâle yeniden medeniyetimize 'merhaba' diyor. Lâleyi önemseyenlere selam olsun..


©Iskender Pala (benim tarafimdan kisaltilmis versiyonu)


Lale ile.. Aşkullah ile..

Tuesday, April 12, 2005

Su & Ateş


©John Perkinson

Su ve Ateş'in HiKaYe'si..

".. Ateş bir gün Su'yu görmüs yüce daglarin ardinda.. Sevdalanmis onun deli dalgalarina, hircin hircin kayalara vurusuna.. Yüregindeki duruluga demis ki Su'ya: 'Gel sevdalim ol, hayatima anlam veren mucizem ol!'. Su dayanamamis Ateş'in gözlerindeki sicakliga "Al, yüregim sana armagan" demis. Sarilmis Ateş'le Su birbirlerine sıkıca kopmamacasina..

Zamanla Su, buhar olmaya, Ateş kül olmaya baslamis. Ya kendisi yok olacakmis ya Aşk'ı.. Bastan alinlarina yazilmis olan kaderi de yüregindeki kederi de alip gitmis uzak diyarlara Su..

Ateş kizmis yakmis ormanlari.. Aramis Su'yu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu. Bir gün gelmis Su'ya varmis yolu; bakmis o duru gözlerine Su'yun biraz kirgin biraz hircin. Ve o an anlamis; Aşk'ın bazen gitmek oldugunu.. Ama gitmenin yitirmek olmadigini. Ateş durmus susmus ve sönmüs Aşk'ıyla..

İste o zamandan beridir ki: Ateş Su'dan, Su Ateş'ten kacar olmus! Ateş'in yüregini sadece Su ve Su'yun yüregini sadece Ateş alir olmus..

Monday, April 11, 2005

Foklar ve ve..

Italya gezisi bitince "YuNuS"lar hakkinda yazi ve fotolar koymayi düsünüyordum günlügüme.. Bugün gelen bi mail ile "FoK"lara öncelik tanimak istedim. Onlarin Kanada'da yasadiklari hüzünlü HiKaYe'lerine zaman zaman medyalarda izliyoruz veyahut bi yerlerde katliam resimleri ile karsimiza cikiyorlar. Her ne kadar da görmek duymak istemesek te bi yerlerde sürekli baska masum yada olmayan canlar acitiliyor.. Hayatta kalma felsefelerinden biri olsa gerek bu da. Hangisi gerekli hangisi gerekli diil oldugu da ayri bi tartisma konusu..

Hepimiz biliriz madur hayvanciklarin en tatli fotolariyla süslenir bi yardim kampanyasi icin avisler. Baskalari sirf 'acisinlar' diye yapildigini düsünseler de ben simdi sözü fotolara birakiyorum..
©www.mare.de

©www.mare.de


©www.mare.de - Bu son fotodaki arkadas korunma altina alinmis ve sanirim onu ceken fotocuya slm veriyor ;o)


Ve asil maille birlikte gelen "Foklar sizin desteginizi bekliyor" adli sitenin linki iste burada! Onunla birlikte bugün kesfettigim Süreyya Berfe'den "Foklar söyledi ben yazdim" adli Yapi Kredi Yayinlari'ndan gecen ay cikmis siir kitabi. Daha fazla bilgi icin http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=120659 . Bi tane kitabindan siir de okuyabilirsiniz. Ve son olarakta buraya koymak istemedigim (bazi yasanan) gercek sonlar burada..

Sukunet ile..

Saturday, April 09, 2005

6. gün: Volterra ve 8. gün: dönüsümüz..

Bize 68 km uzak olmasina ragmen virajli ve dar yollardan dolayi 1-1.5h yakin bi zamanda ulastik.. Volterra benim Siena'dan sonra en cok hosuma giden 2. yer oldu. Yüksek bi tepede ve alabester mermeriyle (su mermeri ve kaymak tasida deniyor) ünlü iyi korunmus bi ortacag kasabasi..



Ve karsida ulasacagimiz kasaba..














Ve gezi esnasinda mola verdigimiz bi cafe&lokanta..





Fiesta Italia böylelikle sona erdi.. :o(

...

Ertesi günü (cumartesi) sabah 10'da evi teslim edip arabalarimiza bindik. Ben ablamlarin arabasindaydim.. bu fotodakilerde benim yanimda oturan yolculuk arkadaslarimdi ;o)


Dönüste Milano'ya ugradik..


Isvicre'ye girdikten sonra yol manzaralari..



Italya gezimiz burada bitti! Bi adres buldum eger Italya hakkinda az biraz bilgi edinmek isterseniz buraya tiklayabilirsiniz! Ve italyan mutfagindan tarifler icin burasi dogru adres!



Son olarak diyoruz ki: "..Arrivederci! " :o)

...

Friday, April 08, 2005

5. gün: Florensa (Florenz, Firenze)

Florensa.. 140 km ve 2 saate yakin bi yolculuk..


Iki kez gittik Florensa'ya.. (birde tatilin 7. günü) Hava her ikisindede muhtesemdi..


Ve Florensa'dayiz.. San Florenzo'nun yakininda olan ünlü 2 katli Mercato Centrale'dan görüntüler. Burada 1. katta peynir, balik, et, makarna, bakliyat türü, cerez, ..vs. 2. kattada meyve ve sebze reyonlariyla dolu bi yer. Gezi rehberinde anlatiklari kadar cok büyük bi yer diil. Belki ben Denizli'de daha büyük versiyonunu tanidigim icindir (Kaleicinde'ki pazar 4 katli olmali). Ama yinede cok hos bi yer..



San Lorenzo'nun icindeyiz. San Lorenzo Florenz'in en eski kiliselerinden biri. Renaissance yapiti. Ici Michalengo, Donatella ve Filipinno Lippi eserleriyle özellestirilmis.









Oradan ciktiktan sonra yolumuzda benim Italya'ya gitmeden önce CNNTürk'te izledigim ufak bi belgeseldeki yapitin yanindayiz. Bunu her 3 gezi rehberinin icindede bulamadim. Ilk gittigimizde göremedigimiz icin cok üzülmüstüm. Ama 2. gittigimizde tesadüfen hic beklenmedik bi yerde karsimiza cikiverdi. TV'de gördügüm sanki kocaman bi meydanda gibiydi. Bu adini bilmedigim yapit sakli bi yerde duruyor. Bu hayvanin agzindan akan sudan elinizi batirip burnunun üzerine oksayarak dilek diliyorsunuz. Ardindan demir paranizi hayvanin dilinin üzerine götürüp oradan akan suya birakiyorsunuz. Eger paraniz asagidaki parmakliklarin icine düserse dileginiz kabul olmus demektir :o)


Piazza del Duomo'ya dogru yürüdük. Burada 13. yüzyilda yaptirilan Santa Maria del Fiore katatrali, vaftizhane (Battistero di San Giovanni) ve duomo var.




icindeyiz..



Dua'da istek'te bulunmak icin istegi olanlar tarafindan yakilmayi bekleyen mumlar..

Ve dilek, dua yada istek agaclari.. :o)



Piazza della Signoria.. Burasi cok zengin bi mekan.. En solda Cosimos I (Reiterdenkmal) onun saginda Fontana del Nettuno (Neptun fiskiyesi). Michelangelo zamaniyla bu yapitin sahibi olan Ammannati'ye "Ammannati, Ammannati, che bel marmo hai rovinato" demis. Anladiniz mutlaka dimi ;o) Yani "Ammannati, Ammannati, yazik ettin güzelim mermer parcasini" demis. Ve Neptun'un az daha saginda Palazzo Vechio'ya ya giriste sol tarafta duran Michelangelo'nun yalanci Davud'u (yada taklit Davud'u). Orijinali 1873 yilina kadar burada duruyormus simdi ise Galleria dell'Academia'da. Elleri kendine göre büyük olan yalanci Davud'dan ablamda güzel bi foto var. Belki o koyar sayfasina..


Ve Neptun..



Oradan Medici ailesinin sarayi Ufizzi und Palazzo Pitti sarayini birlestiren (Pitti sarayina ait Giardino di Boboli'ye yani Boboli bahcelerine) giden sehrin en eski, en ünlü ve en efsunlu 7. yüzyildan kalma köprüsü Ponte Vecchio'nun üzerindeyiz. Arno nehrinin yikici sel sularina dayanmis ve 2. dünya savasinda yikilmamis bi köprü. Köprünün iki tarafindada cok harika bi manzara var. Bu köprünün üzerinde "Ask yeminleri" yapiliyor ve asagidaki resimlerdede görüldügü üzere kilitler ile simgelestirilip anahtari Arno nehrine atiliyor. Bizde ilk gittigimiz gün yeni evlenen ve fotograf cekmeye gelen bi cift ve düün konuklariyla rastlastik. Dünyanin her bi kösesinden gelen ve o gün orada olan turistlerle gitti bu güzel anilarinin kareleri gezi hatirasi olarak :o)





Köprüyü gectikten sonra Piazza Pitti'ye dogru gittigim Via Romana sokaginin sag tarafinda olan güzel dogal sabun, banyo yaglari, .. satan Bodyshop benzeri bi bayanin islettigi güzel bir dükkanin vitrininden..


Tatli bi geziyi tatlilarla bitirelim.. Florensa'ya ulasip arabayi Stazione Centrale (tren gari) yakinlarindaki otoparka parkedip Mercato Nuovo'ya giderken yolumuzun üzerinde iki bayan arkadasin calistirdigi "Forno di Stefano Galli" adli pastaneden sadece bir kac kare.


Gezimizden daha fazla fotograf koymak isterdim ama tadinda birakmak lazim :o) birazda yorucu oluyor "Hello"dan tek tek fotolar gönderip burada birlestirmek. Ama artik 2 günümüz kaldi. Yarin Volterra'dayiz ondan sonraki cumartesi günüde dönüyoruz..

Yeni bi güzel sehir ile..



Not: Baska bi Florensa gezisi okumak isterseniz buraya tiklayin!